- Anasayfa »
- Makalelerimiz »
- Düşümdeki Kadın
Yazar : Unknown
17 Kasım 2013 Pazar
“Bizim
tanımamıza izin verilen ve izin verilmeyen batılı kadınlardır, bilir misiniz?
Tanımamıza izin verilenler; filimlerle, dergilerle, televizyon ve magazin
yazılarıyla sunulan filim yıldızlarıdır; uluslararası sömürgeci güçlerin
ajanlarıdır, seks yıldızlarıdır vs.”
Fakat tüm
yaşamını felsefi düşüncelerin köklerini İbn Sina’nın Rüşt’ün, Molla
Sadrettin’in eserlerini inceleyip Aristo’nun eserleriyle karşılaştıran Madama
Guashan’ı bilmek hakkımız yoktur bizim. Bize Aristo’nun hakkındaki eski Yunanca
el yazması eserinden faydalanarak İbn Sina’nın “Ruh bilimi” tamamlayan İtalyalı
bayan De La Vida’yı tanıma hakkını da verilmemiştir. Hz. Ali (A.S)yi inceleyip
yaşamının amacı haline getiren onun hakkında yazılmış doğru el yazması eserleri
bulup kişiliğini en derin yönlerine kadar araştıran Arap Müslümanlarının
Muhammed Abduh aracılığıyla öğrenebildiği Nehcü’l-Belağa’yı bir kitap haline
getiren ve bu kitapta Hz. Ali (A.S.) ’nin tüm yazılarını muhafaza edilmiş el
yazmalarına varıncaya kadar toplayan ve onları tercüme edip açıklayan isveçli
madam Curie’yi öğrenmek hakkına da sahip değiliz. Dünyanın tüm yararlı
insanlarının ve iğrenç ırk ayrımı kurbanlarının ümidi haline gelmiş Amerikalı
Angela’yı hapiste bilme hakkımızda yok..!
Durum bu
vaziyette iken gelin biraz da içinde yaşadığımız toplumdaki kadına verilen değeri
veya kadın anlayışını irdelemeye çalışalım.
Bugün
kadınlarımız çılgın ve sürekli renk değiştirir yabancın oyuncaklar haline
gelirken madalyonun öte yüzünde bir başka facia oynamaktadır. Madalyonun bir
yüzünde bir sömürü ekonomisi sergilenirken beriki yüzünde bu ekonomiyle el ele
olan taraf vardır. Kadınlarımızı elimizden kaçırdık..! Onları insanlıktan
ayırdık..! Bir erkeğe mektup yazar diye kendisine okuma-yazma öğretmeye bile
yanaşmadık. Kişiliğinin zayıflığını hisseden Bay böylece kızını veya karısını kötü
yollara sapmaktan kurtarmış hissediyor kendisini..!
Hz. Ali (A.S)
“zulüm olması için iki grubun varlığı şarttır” der. “Zalim ve mazlum; biri
zulmeder diğeri de bu zulmü kabul ederek zalime yardımcı olur.” Zulüm tek yönlü
olmaz; Zıddının olmadığı yerde yukarıda sözünü ettiğimiz yabancı oyunlar
bulunmayacaktır.
Batılı
inançların yayılması kavmi geleneklerin yaşamı kuşatması cahil ve gerici
inanışların aileleri sarsması, dedelerden ve babalardan tevarüs edilegelen
yanlış sistemler hizmetçilik sorumsuzca işleyen erkek egemenliği, anlayış
kıtlığı ve taşlaşa adetler İslam toplumlarında bir örümcek ağı meydana
getirdiler ve bu ağ en fazla kadınlarımızı sardı. Perde gerisindeki bir yaratık
haline dönüştü o. Ve işin en acıklı ve feci yanı bütün bunların İSLAM ADINA
yapılması idi..!
Kadınlarımıza
iffetin dört duvar arasından çıkmayıp çocuklarına bakmak olduğu, kocasından
önce kalkıp ona abdest suyu ve leğeni getirmek olduğunu anlatıldığı; oysa örnek
alındığı ileri sürülen Peygamber’in “kendiişlerini kendisinin gördüğü”
unutuldu. Eski kitaplardan eğitimden, düşünceden, kültürde, sosyal tavırlardan
ve çocuğun yaşadığı zamandan ve mekândan uzak bir kadının çocuklarına nasıl
terbiye verebileceği akıl edilmedi. Çocuk büyümekten; onları etli ve gürbüz
yapmak anlaşılıyordu herhalde. Bu düşünce ve kültürden yoksun eğitim görmemiş
ve evde bir perde arkasında oturmak için doğmuş bu zayıf yaratık çocuğun
gelişmesi için ne yapabilir? Çocuğun karmaşık duygu ve fikirlerini kabul etmeyi
nasıl öğrenebilir?
Bizim
muhafazakâr ve geleneksel toplumlarımızda kadının ve kuşakların kaderi budur.
Kadın babasının evinde doğar ve güneş ışığı ve temiz hava almadan büyür.
Kocasının yani ikici efendisinin evine gider, alıcı ile satıcı arasında yapılan
bir akit sonucudur... Evlilik esnasında imzalanan kontrat hem yeni görevini hem
de ücretini belirler onun. Yemek pişirir, çocukların altını temizler, evi
süpürür, bir ev işçisidir. Ama ücretsiz açalıştığı için herhangi bir hak sahibi
değildir. Çünkü hizmetçiliğini toplumda geçerli kanunlar çevresinde
yapmaktadır. Kabilesinin tarlasına işinde yardım eder, hayvanlara bakar,
üretime katkıda bulunur, tarlada, harmanda çalışır, ekin eker, ekin biçer,
toprağı sürer, pamuk toplar, tütün kırar. Hayvanları sular, sütleri sağar,
yünlerini eğirir, yoğurt yapar, yağ yapar, pazarda satar, evinin geçimine
bakar, evi temizler, yemek pişirir, eştir, çocuk bakıcısıdır, annedir,
işçidir..! Kocasına olan sevgisi ve bağlılığı tamdır. Onun bir kölesidir ve
bütün bunlardan sonra da gece kocasını tatmin eder, bazen ve hatta sık sık
dayak yer..!
Toplumlarımızın
erkeğine gelince; o da karısını ve kızını uçuverecek bir kuş sanır, kafese
kapatmakla ancak onun iffetini koruyabileceği inancındadır. Güneşi görünce
gidiveren çiğ gibi iffetini dışarı çıktığında satacağı vehimleriyle doludur.
Toplumla temasını elinden geldiğince kesmek ister. Kadın vakit namazlarına
gitmez! Cuma namazlarına gitmez! Dinsel törenlere katılmaz! Toplantılarda
bulunmaz! Gelenek ve din adına gelenek ve adetlerin kuşattığı din sarmıştır
çevremizi. O dün ne ise bugün de o olmalı, yarın da öyle kalmalıdır..!
Derler...
Ama..! Dünya
değişiyor, her şey değişiyor..! Bay filan ve oğlu değişiyor. İster istemez
toplum da değişiyor. Evlerimizde birkaç kuşar zıt duygular ve zıt tacırlar ve
yapı taşı övgüsüdür. Torun çevresinden bir şeyler edinmekte, gazeteleri
okumakta, filmleri seyretmekte değişik arkadaş ve çevrelerle temaslarda
bulunmaktır. Yeni bir yaşama adım atmak isteyen genç kız karşısında din adına
değerler ve gelenekler adına babasının, amcasının ve dedesinin yalnızca
“Hayır!” gitme, yapma, görme, bakma, söyleme, bilme, yazma, isteme,
anlamalarıyla görsün, yeni anlasın, nereye gitsin, ne için yaşasın,
çevresindekilerle nasıl ilişkide bulunsun, zıt kutuplara nasıl tepki göstersin?
Hiç biri belli değil...
Gerçekler
böylesine saldırgan ve güçlü iken Sen! Toplumun düşünce ve yaşamına yön verme
sorumluluğunu üstlenmiş bilgin kişi (!), SEN AHLAK SAHİBİ MÜSLÜMAN (!) kendi
köşende en fazla yapsan yapsan bin yıl önce verilmiş fetvaları tekrarlıyorsun!
Çarşaf mı manto mu? Tartışması yapıyorsun..! Başörtüsünün bağlanış şeklini
anlatıyorsun. Zaten cahil Müslüman kadını toplumdan temelli soyutlayarak eninde
oturmaya ve çocuklarına bakmaya-bu nasıl bakmaksa ? –çağırıyorsun(!) İslam’ın
hükümleri diye kadını kocasının malı yapan hükümleri naklediyorsun. Amma sen
bunlarla uğraşırken senin ve o kadının kaderine yön veriliyor, yeni yeni
planlar uygulamaya koyuluyor ve senin yaptıkların da bu planlara hız katmaktan
başka işe yaramıyor..!