- Anasayfa »
- Makalelerimiz »
- Mülk ve Servet Dağılımındaki Çarpıklıklar
Yazar : Unknown
17 Kasım 2013 Pazar
Bu konumuza şehit
Prof. Seyyid Kutub'un güncelliğini de hala korunması hesabıyla kendi yaşadığı
devir ülkesindeki mülk ve servet dağılımındaki çarpıklığı dile getiren bir iki
örneği bir de burada dile getirmekle başlamak istiyoruz. Şehit Prof. Seyyid
Kutub: "...20 milyon hektar ekilebilir toprak parçasından 2 milyonu sadece
1200 kişinin sahip olduğu bir ülkede toprak dağıtımındaki bozukluk-çarpıklık
konusunda şüpheye yer yoktur. Menkul (taşınabilir) servetlerde (ise) durum daha
da kötüdür. Sayısı 2 bin kişiyi aşmayan bir zümre banka ve şirketlerde birikmiş
olan servetin en az 3/1'e sahip durumda..."dır der. "İslam kapitalizm
çalışması" adlı eserinden...
Şehit Prof.
Seyyid Kutub'un vermiş olduğu o zamanki bu iki örnek şu anda da bütün dünya
ülkeleri için de güncelliğini ve geçerliliğini korumakta ve daha
yığıncılarcasını da yanında barındırmaktadır. İçinde bulunduğumuz ortam geçmiş
yıllardaki ortamlardan kat kat daha kötü ve çözüm bekler bir durumdadır. O
halde ihtilafa derdin var olup-olmaması yönüne kaydırmaktan ziyade ilaç bulma
konusunda görüş beyan etmemeliyiz.
Meseleyi fazla
dallandırıp budaklandırmadan kestirme çözümü veya ilacı açıklayacak olursak;
geçmiş bölümlerde de değindiğimiz gibi bu çözüm veya ilaç İSLAM'IN PRENSİPLERİ
olacaktır.. O halde bu hususta İslam'ın görüşü nedir? Takip ettiği yol nasıl
bir yoldur? Değinmeye çalışalım.
Şurasını başta
belirtelim ki; İslam fert sel mülkiyeti bir prensip olarak kabul etmiş bunda
hiç şüphe görür bir taraf yoktur. Bu yönüyle de aynı zamanda yukarıda değinmeye
çalıştığımız çarpık zihniyet ve onun prensipleriyle temelden çatışır. Pekala, o
zaman İslam'ın kabul ettiği mülkiyet hangisidir? Ve ne tip mülkiyettir sorusu
bu meydan gündeme girmektedir. Kısa ve öz bir anlatımla yanıt verecek olursak
bu mülkiyet; İslam'ın belirttiği koşullar çerçevesinde elde edilen ve temiz kazanmayı
esasına dayanan mülkiyet olacaktır.
İslam kazanç ve
mülkiyet temelinde temelin de sadece emek vardır. Şu veya bu şekilde emek...
bedensel veya zihinsel emek.. Kazancın temelinde emeği aradığından bu nedenle
faizi yasaklamıştır. Çünkü borç verilen para vasıtasıyla sermayeyi
arttırmak, emeksiz ürün elde etmektir.
Oysaki İslam nazarında kapital, bizatihi gelir ve kazanç sebebi
değildir. Kazanç sadece beşeri emeğin karşılığıdır.
İste İslam’da kazanç ve
mülkiyetin temel prensibi kısaca bundan ibarettir. Ayrıca İslam, kapitali
arttırma konusunda bazı prensipler koymuştur. Meşru kazanç yollarının dışına
çıkan arttırmaya engel olur. Bu yüzden de günümüzün birer ekonomik sorunları
olan; faiz, kumar, hilekârlık, karaborsacılık, aşırı kazanç, vb. yollarla elde
edilen kazancı meşru saymaz.
Diğer taraftan, İslam, kimi İslam
hukukçularının ileri sürdükleri gibi; karın yarısını ücret olarak alması
gereken işçinin bu ücretlerinden kesilen, biriktirilen serveti de meşru
saymamaktadır. Tabiatıyla hırsızlık, baskın, soyma, zorla alma gibi yolların
hiç birini kabul etmez. İslam’ın çizdiği kazanma esaslarına dayalı olmayan
yahut ilkinde böyle olup ta sonraları gayrimeşru vasıtalar kullanan servet hak
edinmiş bir servet değildir. İslam böyle bir serveti meşru saymaz bu serveti
himaye etmez.
Buraya kadar sıralamış olduğumuz
prensiplerden anlaşılıyor ki İslam servetin korkunç şekilde kara borsasını
baştan engellemektedir. İşte kısa hatlarıyla İslam’ın servet ve mülkiyet
dağılımında ki çarpıklığa bulunduğu çare ve çözümü böylelikle anlatmaya
çalıştık.
İçinde yaşadığımız şu çağda
İslam’ın bütün hususlarda olduğu gibi, bu mülk ve Servet dağılımında da
İslam’ın genel prensiplerine uyulmadığı için, bugün alabildiğine çarpık bir
milli servet dağılımını varlığı hissedilmekle kalmayıp bil – fiil-
yaşamaktadır. Hak ve adalet çerçevesi dâhilinde bir mülk ve servet dağılımı
bugün için artık müstekbirler tarafından kaldırılmış ve lağıv edilmiş acı bir
hakikattir. Bir tarafta açlıktan ölen insanlar, diğer tarafta ise varlığın
içinde nerdeyse boğulma durumuna gelmiş insanlar… Maalesef çağımızın acı ve
gerçek tablosu bu işte…