Yazar : Unknown 17 Kasım 2013 Pazar



DÜNAYAMIZI TANIYALIM ..!
Konumuzu incelemeye başlarken, çevremizi kuşatan gerçekleri birer-birer tespit etmeye çalışmakla başlayalım isterseniz…
Teknolojik çağın en son inşaat maddelerine uygun tarzda yapılmış soğutma ve ısıtma şebekeli elektrik, su, hava gazı ve kanalizasyon teşkilatı, televizyonlu, radyolu ve telefonlu, çağın estetik ölçülerine uygun tarzda döşenmiş dekore edilmiş binaların geniş asfalt yolların, parkların ve meydanların bizi kuşattığı bir şehirde yaşıyoruz. Dev kurumları, ticarethanelerin, gazeteleri, okulları, eğlence yerleri, otobüsleri, taksileri, uçakları, helikopterleri, ev ve daireleri ile birlikte kafalarında bin bir fikir ağı, ıstırap, tereddüt sevinç ve ümitleriyle, sokaklardan caddelerden akan renk, renk insanlarıyla bir şehirde yaşıyoruz. Çağımızın sitesinde çeşitli semtlere göre özellikleri farklı lokantalar kahvehaneler, çarşı pazarlar, gecekondu semtleri, karakollar polis, jandarma ve ordu kuvvetleriyle bir şehir atmosferi içindeyiz…
Çevremizi bir adım genişletiyoruz. Bu şehrin çeşitli yönlerinden dışına doğru kol kol uzanan geniş dar, düz virajlı yollar şehirleri bir birine bağlıyor. Tarlaları, ziraat alet ve makineleri yol araçları, telefon telgraf direkleri, barajları, sulama kanalları elektrik tesisleri, santral, köprüleri, (……..),tren yolları, köyleri kasabaları ve şehirleri, limanları hava meydanları, maden işletmeleri ile bir ülkede yaşıyoruz.
Ülke çevremizi de bir adım genişletelim. Hudutlar, hudut karakolları radar tesisleri, telsiz istasyonları, mayın tarlaları, uluslararası yollar, transit geçişler, turistik tesisler, devletler, uluslar ve ülkeleriyle bir dünyada yaşıyoruz…
Bu saydığımız ve daha dakikalarca sayabileceğimiz gerçekleri ile dünya, zaman denen esrarengiz mimarın elinde “Teknolojik çağını yaşamaktadır” Bu haliyle, çok önce erişilmesi gereken bin teknik seviyeye daha yeni ulaşmış bulunan dünya, belki bir “Tembeller mekânı” yahut bundan şu kadar yüzyıl sonra dünyanın eceli yetecekse erişilecek tekâmül merhalesine şimdiden ulaşmak suretiyle beklide aynı dünyamız “Harika insanlar otağı” olmuştur.
Ne suretle olursa-olsun, insan yaşamı kadar eski olan “ilim” ’in hayat arkadaşı teknik bugün gittikçe dallanan bir sayaç yaşamımıza girmiştir, kendini kabul ettirmiştir.
“Öyleyse” “Teknik nedir?” ilmin hayat arkadaşı dediğimiz teknik ilmin aynı zamanda ilmin pratik hedefleridir…
Lügatlerde teknik kelimeler şöyle izah edilmekte…
“a)Mekanik veya faydalı sanat veyahut herhangi bir ilim, iş veya meslek ile ilişkili meseleler, hünerler, ihtisas. b)İhtisaslaşmış düşünce sahası. c)Endüstriyel ilim, endüstriyel sanatların sistematik bilgisidir.” (7)
Tekniği, bir iki madde içinde kısaca tarif ettikten sonra, bu pratik ilmin kronolojisine de bir yer ayırmak icap eder, ilk insan Hazreti Âdem’den bu yana ilim, insan için en güçlü bir manevi değer olagelmiş insana özgü bir mümtaz özellik, eşya üzerinde hâkimiyet kurarken büründüğü pratik çehre “Teknik” adını almıştır. İnsanlık tarihin her devrinde mevcut ilimle bağdaşır bir “Teknik anlayışının” var olduğunu söyleyebiliriz. Bu küçük incelemede ele alacağımız tarihi devre modern teknolojinin adeta tabir caizse döllendiği bir tarihtir ki, 15nci Yüzyılın ortalarından başlar.
Batıda ekonomik yaşamla iç içe gelişen sosyal, tarihsel ve kültürel koşullar, yaklaşık 1450’den itibaren ticari bir canlılığa kavuşmaya başladı. Doğu temeline dayanan keşifler, Avrupa’nın zihinsel kapasitesini genişletmiş bu düşünme ortamında Batı, sonunda dejenere olacak uyanışa yönelmiştir.
Pusulanın keşfi, deniz ticareti tekniğinde gerçek devrimler doğurmuşturlar. Coğrafya telakkileri batıl temele dayanan mutaassıp (tutucu) kilisenin telakkileridir. Teknik bu telakkileri yıktı.
Batı insanı artık açık denizlere çıkmaya, kıtalar, adalar, keşfetmeye burada sömürgeler, koloniler kurmaya başladı, Ticaret yaşamı 1450’den başlayıp 1750’ye kadar süren bir devre damgasını vurdu. Kontrolsüz bir sermaye terakümü ve sömürgelerden, kolonilerden Avrupa ya akan altın, gümüş, elmas, dil dişi, baharat “Liberal ticaret” muhitinde kısa zamanda kapitalist bir ekonomik nazariyenin kabulü neticesine erişirken, çöken kilise otoritesinin yerini manevi temellerden yoksun batı insanının ilk buhran belirtileri kaplamaya başlar. Bu çözümlerdeki ilk buhran sözü, günümüzdeki bunalımlı toplumların teknolojik kaynaklar ıstırapların tahlili için başlangıç kabul ettiğimiz 1450 tarihine göredir.
Daha sonraki dönemlerde ise 16’ncı yüzyılın sonlarına doğru buhar makineleri teknik sahasıyla bir devrimin meydana geldiğini görmekteyiz. Artık batının ekonomik yaşantısında “Fabrikasyon” hareketi başlamıştır.
Birbirini kovalayan buhranlar karışıklıklar, ihtilaller, savaşlar içinde “Teknik” 20’nci yüzyıla gelip dayandığı zaman her sahada bir maddi tekâmül tespit ediyoruz. Birinci dünya savaşı savaş teknolojisinin tekâmülüne açmışsa ikinci dünya savaşı ile de “Atom çağı” açılmıştır. Günümüzün gökleri kurcalayan tekniği, insanlığı beş yüzyıl içinden getirip ortaya koyduğu eserlerinin mukayese için açık bir delil hükmündedir. Teknik böylesine başına buyruk bir hızla ilerlerken, düşüncelerimiz ister-istemez insana şu soruyu hatırlatıyor.
İnsanlığın ana gayesi bu mudur? Bu donuk ve yüzeysel şekillerin ötelerinden içimizi kurcalayan bir yüce gaye, var oluş gayesi yok mudur? Bu maddi tekâmül nasıl devam edecektir.
Teknik olanakların böylesine genişlediği bir çağda buhranların da adeta geometrik diziler şeklinde arttığını görenler bu gidişin aslında insanlığın hayrına olmadığı sonucuna varıyorlar. Bazıları şu görüşleri ileri sürüyor.
Gerçek kamu sektöründe, gerçek özel sektörden gelen bu devamlı teşkilatlanma ve düzenleme faaliyetlerini ve bürokrasi kavramını çok defa hürriyeti kaybetme anlamıyla bir tutma eğilimini doğurmuştur. Bu eğilimin içerisinde olanlar bürokrasinin ütopik gelişim şıklarını gözümüzün önüne sermek davasındadırlar; (Kafanın DAVA İsimli eseri, Aldous Huksley’in Yeni Dünya’sı ve George Orwell’in 1984 isimli ütopik romanları canlı bir örnek olarak gösteriliyor.) İşte buna benzer görüşler, birçok batılının kafasında “Demokrasilerinin ötesinde yeni bir idare sisteminin doğma olasılığını canlandırmıştır.
“Teknobürokratik grup, burjuvazinin elindeki istihsal vasıflarının almaya mı hazırlanıyor? Bu grup diğer ülkeler de siyasal iktidarı ele geçirip TEKWOKRASİ adı da yeni bir diktatörlüğe doğrumu gitmektedir?”(8) Diye sorulmaktadır aynı zamanda…
Buraya kadar olan “İncelememizi” bir hükme bağlayarak, doğu ve batı âlemindeki çöküş temellerini ana hatlarıyla da olsa incelemeye davam edelim.
Dünya tarihi, tespit edilebilen devrelerden bu yana, medeniyetlerin doğumuna, büyümesine, gelişmesine, eserlerine ve sonunda yıkılışına sahne olmuştur. İhtiyar dünyamızın hiçbir devri 15’nci yüzyıldan bu yana görülen korkunç yıkım kadar devamlı bir insanlık tahribatını görmemiştir. Bir benzetme ile yüz katlı gökdelen 1450’lerden sarsılmış ve yıkmaya başlamış, gökdelen’in içindeki insanlar devrilişten habersiz zahiri bir teknolojik tekâmül gururu ile yaşamışlar. 19’ncu ve 20’nci yüzyıllarda korkunç bir gümbürtüyle çöken ve bir anda harabe haline gelen bu koca binanın toz ve dumanları bütün dünyayı kaplamıştır. Günümüzün ve çağımızın bu buhranları bu toz ve dumanlardan başkası değildir.
Bu çöküş, dünya da iki ayrı insan grubundan iki ayrı tepki meydana gelmiştir.
Birinci grup: batı âleminin insanı
İkinci grup: İslâm âlemindeki Müslüman insan
Batı âleminin insanı, mutlak gerçeğe ait tebliğ ışıkları almış ve fakat yönünü ve inkârı sıfır noktası kabul ederek batı toplumu 1450’den bu yana devamlı sıfırın altında kof kemiyet yükselişi göstermiştir.
Bu ise, devamlı bir alçalışın ifadesidir. Çöküşe karşı bu birinci grubun tıpkısı menfiden daha menfi davranışa geçiş şeklinden kendini gösteriyor.
İslâm âlemindeki Müslümanlarsa mutlak müspeti yüz derece kabul ederek sıfıra doğru hem emniyet ve hem de keyfiyette bir düşüş göstermişlerdir. Çöküşe karşı doğulu insanın tepkisi müspetten menfiye doğru bir seri, tarihsel, sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel olayların içinde görülmektedir.

Yorum Yap

RSS | RSS Yorumlar

Copyright © Eğitim Dünyasının Yeni Yüzü - MT2Dosyalar - TR DersHocam - Türkcelestirme AhmetZekiTasgar