- Anasayfa »
- Makalelerimiz »
- Batılılaşma Sorunu
Yazar : Unknown
17 Kasım 2013 Pazar
Artık dünyanın
tümüyle batılılaşma süresi içine girmiş olması genelleştirilmiş bir anlatıma ve
yaklaşıma götürmektedir. Bizi ister-istemez... Bu yüzden "Batı
uygarlığı" "Batılı insan" yada çağdaş dünya" gibi deyimler
bir toprak parçasını coğrafi bir bölgeyi değil tek amacı maddesel ilerleme ve
gelişme olan insanları içine almaktadır. Bu insanın en büyük özelliği, bilimsel
ve teknolojik başarıların etkisi altında kalmasıdır. Böylesine büyüleyici etki
ona kaybettirdiği şeyi kazandığı şey olarak göstermektedir. Çünkü doğanın
gereği maddede görünüşler dünyasında takılıp kalma gerçek bilgilerin önünü
tıkamakta ona perde olmaktadır. Usulünü bilmekten ibaret olan sahte ve sözde
bilgiler böyleye tersinden bir insanlığın yetişmesine neden oluyor. Sonunda
doğal olan, yaratılışımıza ters düşmeyen bir yaşam yerine "zorlama ve
diğer dışardan empoze edilen bir yaşamı kabullenmek" zorunda kalıyoruz.
Buradan başlayarak insanlığın bunalım açık seçik hissediliyor, koşullara uyan
insan ise artık sahte bir rahatlama içine giriyor. Bu acılar içinde kıvranan
bedenin morfinle geçici olarak rahatlamasına benziyor. (...............) yitirince acılar daha da
şiddetlenecektir.
Batı uygarlığının
hiçbir insani soruna çözüm getirdiği söylenemez. O yalnızca insanın
gereksinimlerini sonsuzca arttırmak için elinden geleni yapıyor. Sonra da bu
gereksiz gereksinimlerin bir bölümüne çare bulunuyor. İşte yanılgınız buradan
kaynaklanıyor. Müthiş bir gözü açıklığın kurbanı oluyoruz ve onların gerçekten
gereksinimi olup-olmadığını bile düşünme fırsatı bulamıyoruz. İşin ayırdında en
fazla Müslümanların olması beklenirken onlarda birçok sorunumuzun çözüldüğünü
en azından bazı dertlerimize deva bulduğunu vehm ederek bilimsel gelişmelerin
karşısına çıkmanın insafsızlık olacağını düşünmektedir. Oysa maddesel
gereksinimlerin kabuğunun genişlemesiyle içimizin daralması arasındaki ters
orantıyı en iyi anlayan Müslümanlar olmalıdır. Nasıl olurda çözüldüğü sanılan
bir sorunu yeni on sorun yarattığı gözlerden uzak kalabilir? Üstelik bu
sorunlar Profesör Barry Combener'in vurguladığı gibi "kazayla yapılmış
yanlışlar, değil teknolojik başarıların sonuçları" olduğu halde...
Diğer taraftan
içinde bulunduğumuz çağdaki problemlerin ve bunalımların evrensel olduklarına
da göz ardı etmemek lazım.. Böyle sıkıntılı ve hastalıklı bir dünyadan söz
ederken, sosyalist ve komünist ülkeleri hatta orta ve uzak doğu İslam
bölgelerinde bu bunalımdan ayrı düşünmek gerekir. Çünkü bütün dünya farklı
biçimlerde de olsa "Batılılaşma" akımı ile batı toplumu halini
almıştır herkes batı toplumu halini almıştır herkes batı kültürü ve uygarlığı
içindedir. Faşizmde sosyalizmde kapitalizm gibi batı kültürünün bir ürünüdür.
Belki (çağımız) bir bunalımdan en çok
batı Avrupa ülkeleriyle Amerika etkilenmiştir. Fakat onlara benzemek için
sürekli bir çaba ve kavga içerisinde olan diğer ülkelerde aynını hastalık
çizgisindedirler. Bir düzeyde aynı gözükmese bile özne aynı kaynağa bağlıdır.
Tabiî ki her sosyal olayın veya ruhsal bir davranışın ayrı ayrı tarih
birikimine ve geleneklerine bağlı toplumlar değişik biçimlerde
oluşturacaklardır. Çünkü bir yaratılış (Fıtrat) konularının zorunlu kıldığı bir
sonuçtur.
Diyeceğimiz artık
hiçbir toplum günümüz dünyasının koşullarından soyutlanamaz. Çeşitli dilleri
konuşan ve çeşitli coğrafyalar üzerinde yaşayan insan toplulukları ortak bir
tip doğurmuşlardır.
Söz gelimi yüz
sene önceki Türk insanı Osmanlı İslam insan tipi ile 20'nci yüzyılın son
çeyreğinde Türkçeyi konuşup Türkiye'de yaşayan insan tipi anasında uçurumlar
vardır. Her ne kadar siz hala Osmanlı İslam mirasını tamamen üzerimizden
atamamışsak ve İslam zayıfta olsa bazı kurumlarda sosyal ve fert sel
davranışlarında kendini hissettiriyorsa da her şeye rağmen batıcı-laik ve
kapitalist yahut batıcı-laik komünist insan tipleriyle karşı karşıyayız.
Dünyanın diğer ülkelerinde de durum pek
farklı değil buda gösteriyor ki dünya top yekûn BATILILAŞMA'DIR....
Aslında pek
şaşmamak lazım, çünkü batı teknik ve ekonomik gücüyle bir silindir gibi
dünyanın üstüne gitmektedir. Girdiği her yerin bütün tarihsel ve kültürel
değerlerini iyiliklerini yakıp kendi kişiliğinden ve toplumundan doğma
değerlerini yerleştiriyor ve bunun ismine de uygarlaşma, çağdaşlaşma
deniliyor...
Batılı yazar
Albert Camus derki; "İleride bir tarihçi çağımızın insanlarını şöyle tarih
edecek "Onlar gazete okur ve çiftleşirlerdi." Doğrusu bir batılı
insanı bu iki eylemle izah etmek son derece güç, yine bir İtalyan rejisör
"Ölesiye tıkanmak" diye çevirdiği bir filmde batı toplumunda dört
ayrı insan tipi çizmiştir. "Yiyenler, içenler, sevişenler,
yarışanlar" filmde adamın biri son derece olgun alabildiğine yemek düşkünü
ve hiçbir yemekte onu tatmin edemiyor sonunda çok yemekten dolayı tıkanıp
ölüyor üçüncü tip seks hastası adeta manyak cinsel ilişkilerinin her biçimini
denemek için yaratıldığını iddia ediyor homoseksüellikten kadınlara her türlü
ilişkide bulunuyor sonunda tutulduğu frengiden ölüyor. Son tip ise bir araba
tutkunu, son model arabalarla yarış etmekten çılgınlar gibi zevk alıyor, onun
için yaşam hızlı araba sürmekten ve başkalarıyla yarışmaktan ibaret, sonunda
feci bir trafik kazasıyla canını veriyor. Böyle bir film çevirdiği için küplere
binenlere rejisörün verdiği yanıt son derece ilginç... "Bundan daha kötü
bir film çeviremezdim, çünkü bugünkü insanımızı ancak böyle tarif etmek
mümkündür." İnsanlar mehtap ışıkları altında değil böylesi çılgınca
zevkler uğrunda tıkanıp ölüyorlar. Bir başka ...... Yöneticisi ise kendi
toplumundan yakınırken şöyle demektedir. "Bugün batı aydınları şu üç şeyle
uğraşıyorlar" nasıl kilo veririm, arabamı nerede park ederim, tatilimi
nasıl geçiririm...." Örnekleri çoğaltabiliriz. Bütün bunlar batılı insanı
hatta ve hatta batılılaşma yolunda olan diğer dünya uluslarının insanlarını
tarihe yetmez. Her bir özellik onun bir
değişik yanını açıklar. Gerçek olan şu ki batılı insan tam bir aptallık
içindedir. Temelden o sarsılan bünyesi, olaylara tahammül edememektedir.
Geliştirdiği her yenilik yöneldiği her çıkış yolu onu biraz daha
yıpratmaktadır. Yaşamının hiçbir anlamı yoktur. Bütün eylemlerinde bilimsellik
vardır. Uğrunda inanmasak kavga vereceği belirli bir yüce değeri kalmamıştır.
Bana öyle geliyor ki işlediği günahların bedelini üstünü vererek ödenmektedir.
Bütün yaptıkları kendisine çok pahalıya mal olmuştur bugün. Allah yeryüzünü
böylesine büyük ve korkunç fesada fitne ye boğan beyinsizlerden dünyada intikam
almaktadır. Zaten mazlumun
hakkının zalimde sürekli kalması eşyanın doğasına yani Allah’ın kanununa
ayrıdır. Yüzyıllardır kendini ve başkalarını acımadan, vicdanına en ufak bir
rahatsızlık duymadan sömüren sülük gibi insanlığın kanını emen bu canavar,
vahşi ve zalimden elbette mutlak adalet sahibi Allah intikam alacaktır… Evet,
işte batı batı diye övündüğümüz batınız bu işte. Bütün bu söylenenler bir
gerçektirler. Batı hakkında yalanda söylemiyoruz. Zaten Müslüman bütün
davranışlarında lehinde-aleyhinde olsun herkese ve her olaya karşı doğrudan yana
olmak zorundadır. Kaldı ki ithamda da bulunmadığımız apaçık bir gerçek… Beyler
biraz sizleri düşünmeyi tavsiye ediyorum; kafalarınızı iki elinizin arasına
alıp ta şöyle biraz olsun düşünmeye ve ağlamaya… Dünya yok oluyor artık, her tarafı yalnızlık
sarmış, öyle bir yalnızlık ki bu… Sıkıcı bir kalabalığın içinde insanlar
Allah’a karşı yalnız… Milyonlarca insanlar içinde yine yalnız insanımız. .
Yahut içinizi birisine dökmek istiyorsanız, fakat bu yüz binlerce, milyonlarca
insan içinde aşina bir şehre, gülen bir yüz, sizi selamlayan bir çift göz,
elinizden tutacak bir dost bir el yok. Ama her yanınız, altınız, üstünüz,
sağınız, solunuz, önünüz, arkanız, sayısız insanlarla dolu ve birini diyelim ki
yoldan çevirip;
-“Af edersiniz, benim bir yardıma
gereksinim var..” diyecek olsanız adam size
-“Özür dilerim işime geç kaldım”
yahut
-“Beni ne ilgilendirir” veya
-“Derdim başımdan aşkın” yâda
-“Yardım kurumlarına gidin” diye
karşılık verecek, öyle ki tanımadığınız bir adresi sorsanız ya adam komşusu
olduğu halde bilmeyecek yâda yanıtı karşısında para isteyecektir…
Böyle bir toplum sadece RUH
HASTASIDIR. Ruhsal bunalım sanayi toplumunu ve özellikle batıyı, batılılaşma
yolunda olan ülkeleri öyle bir sarmış ki insanlar adeta amansız bir fırtınaya
tutulmuştur. İnsan ilişkileri dumana uğramıştır. “İsviçre’de aynı lokantada iki
kişi dört yerde birbirlerinin isimlerini öğrenmişlerdir.” Diye gazeteler
yazıyor. Aslında herkes başkasıyla sıkı ilişki kurmak istemiyor. Çünkü
toplumsal yaşamda güven yoktur…!
Dostunuz pek ala ünlü bir katil,
bir soyguncu olabilir. Yine İsveç veya İsviçre’de sokaklarda geceleri pek
dolaşılmaması sık, sık tembih ediliyor.
Zira hiç tanımadığımız, tahmin
edemediğiniz yerde sokağın bir köşesinde aniden önünüze çıkan bir genç sizi
hemen bıçaklayabilir. Adam öldürme ve
adam kaçırma günlük olağan olaylardan sayılır…
Bizde insan hem batıcılar “Batı
toplumunda insanların huzur içinde yaşadıklarını öyle ki mağaza sahiplerinin
kendi mağaralarını açık bırakıp gittiklerini” söylerlerdi. Sonradan öğrendik ki
bunları hepsi yalanmış… Soygun, gangsterlik ve cinayet olayları en çok bu
toplumlarda vardır.
“Tamamlayıp başa gelirsek daha
vahim olan, insanların beyinlerinin fetih edilmesidir. Beyinler fetih edilmiş
durumdadır. En azından toplumun sınır uçlarında bulunan, toplumun gidişatını
tayin eden insanlar kafaca Batılılaşmıştır. Başka mekanizmalarla düşünemiyorlar
mümkün değil…” (36)
Demek ki artık kurnazlığın ve
şeytanlığın hayranı olmuşuz “Batı” adında ki annemize her gün bir yenisini
çevirdiği entrikalar yüzünden günde en azından birkaç kez “Sana hayranız anneciğim, kurnazlıklarla ve
şeytanlıklarla övünüyoruz” diyoruz. Bize verdiği yanıt hep aynı oluyor. “Beni
çok iyi izle, sende hayran olduğun şeye kavuşursun..!”
Fakat… Şu gerçek unutulmakta veya
göz ardı edilmekte, batı medeniyeti dedikleri o mimsiz medeniyet çökmeye mahkûm
olmuştur artık. Çünkü İbn-i Haldun’unda dediği gibi, “medeniyetler insan ömrü
gibidir, doğar, gelişir, olgunlaşır, yaşlanır ve ölür.” O mimsiz medeniyetleri
Azrail’in iki eli arasındadır artık… Ve can çekişmekte son nefesini vermek için
son saniyelerini beklemektedir.”
Zinanın yaygınlaşması, içkinin,
kumarın, ekonomik ve siyasal zulmün, faizin, rüşvetin, aldatmanın, puta,
heykele, tabuta, arzulara tapıcılığın dünyanın her yerinde var olduğu hepimiz
yaşadığımız şu toprak parçası üzerinde algılamakta, görmekte, hissetmekte ve
yaşamaktayız.
Bütün bunlar bir toplumu
temelinden yıkmaya yeter, maddi ve manevi nedenlerdir.
Daha başka nedenler ortaya
koyacak olursak bu sefer kesinlikle faciaya neden olacak daha değişik ve
korkunç tablo ile karşılaşırız.
Allah bu İslam medeniyetini ve
İslam devletini kıyamete dek devam ettirsin ede bileştirsin… (Amin)
Bir diğer beşinci soruna geçmeden
önce konumuzla ilgili olarak “problemlerin sorunlusu batı uygarlığı”, “tükeniş
çizgisi; batının sonu” ve de bu bağlam da “batı ve doğu bloklarının son kısa
bir kritiği “başlıklı konulara da yer vermeyi uygun gördük. . .”